Üçüncü Yeni Edebiyat Akımı
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
En son konular
» KONYA ÜZERİNE YAZILAN ŞİİRİM
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptySalı 24 Ocak 2012 - 15:34 tarafından Admin

» GÜZEL KAYSERİ/ŞEVKİ ÇOBANOĞLU
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptySalı 24 Ocak 2012 - 15:03 tarafından Admin

» KONYALI/ŞEVKİ ÇOBANOĞLU
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptyCuma 20 Ocak 2012 - 16:26 tarafından sevkicobanoglu

» aaah Feryadım o n d a n
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptySalı 21 Haz. 2011 - 15:54 tarafından congeri

» BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRK BULUŞU / Sefa KOYUNCU
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptyCuma 4 Şub. 2011 - 13:54 tarafından mavizaman

» Serbest Şiir Diye Bir şey Yoktur / Sefa Koyuncu
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptyPaz 30 Ocak 2011 - 12:34 tarafından mavizaman

» ŞİİR EŞKIYASI / Sefa KOYUNCU
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptyPaz 5 Ara. 2010 - 15:34 tarafından mavizaman

» ŞİİR VE ÜÇÜNCÜ YENİ / AHMET DEMİR
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptyPtsi 5 Nis. 2010 - 16:09 tarafından mavizaman

» SEVENLER NE HOŞTUR
ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! EmptyPaz 14 Mart 2010 - 10:24 tarafından H.İbrahim SAKARYA

Nisan 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930     

Takvim Takvim

KONYA ÜZERİNE YAZILAN ŞİİRİM

Cuma 20 Ocak 2012 - 16:16 tarafından sevkicobanoglu

KONYA

Zengin mirası var, geçmişi uzun
Dünyada bilinen bir şehir Konya
Yer görmek isteyen Konya'yı gezin
Gezmeye gelinen bir şehir Konya

Anadolu şehri çok şirin bir yer
Selçuklu, Osmanlı eserleri var
Burda yaşayanlar bulur çokça kâr
Yerleşip, kalınan bir şehir Konya

Mevlâna yolunda sürülür izi
Sadrettin Konevî, Şemsi Tebrizî
Gezilir yaylası, ovası, düzü


[ Okuma komple ]

Yorum: 1

GÜZEL KAYSERİ/ŞEVKİ ÇOBANOĞLU

C.tesi 21 Ocak 2012 - 17:08 tarafından sevkicobanoglu

GÜZEL KAYSERİ

Ova üzerinde her yer görünür
Örnek bir şehirdir güzel Kayseri
Baharda yeşile çabuk bürünür
Örnek bir şehirdir güzel Kayseri

Büyük meydanında vardır kalesi
Kalenin önünde saat kulesi
Kümbetleri, hanlar hep kordelesi
Örnek bir şehirdir güzel Kayseri

Seyyid Burhaneddin burayı bulmuş
Lâle, Kurşunlu, Han Camii olmuş
Hunat, Cami Kebir, camiler …

[ Okuma komple ]

Yorum: 1

KONYALI/ŞEVKİ ÇOBANOĞLU

Cuma 20 Ocak 2012 - 16:26 tarafından sevkicobanoglu

KONYALI

Gezdim şu dünyayı şehirler gördüm
Şehrine çok sahip çıkar Konyalı
Mevlânâ diyarı Konya'da durdum
Şehrine çok sahip çıkar Konyalı

Tarihi eserler meydana çıkmış
Zararlı olanı kökünden yıkmış
İstikbale doğru umutla bakmış
Şehrine çok sahip çıkar Konyalı

Selçuklu başkenti, bu kenti tanı
Yaşamaya uygun huzur mekânı
Uğruna kitaplar …

[ Okuma komple ]

Yorum: 0

aaah Feryadım o n d a n

Salı 21 Haz. 2011 - 15:54 tarafından congeri

[center]aaah Feryadım o n d a n

beynimde iki tren karşılıklı tek hatta
vurdu vurmak üzere
yönmü sordun sen ?
ve
nedisem bilmemki soluksoluğayım
yetti yetecek arası
ecel denen şeb-i aruz
işte bence neş-e bu
yada feryadım ondan
* * *
gecemi kırk`a böldüm
her kırk`ı da sekize
her sekizin onbeş ahı
ve
benim suskunluğum
suskunluğumun girdabı
sen sevdadan bahset
benden çıkan …

[ Okuma komple ]

Yorum: 0

ŞİİR EŞKIYASI / Sefa KOYUNCU

Paz 5 Ara. 2010 - 15:34 tarafından mavizaman


ŞİİR EŞKIYASI

Vezinle kafiye asıl kuraldı,
Şiir eşkıyası bunları çaldı…
"Şiirin yerini düzyazı aldı;
Şiirden geriye, bize ne kaldı?"

İmge simge anlam elbette gerek,
Vezin âhenk şekil en temel direk…
Şiir eşkıyası yıktı bilerek,
Şiirden geriye, bize ne kaldı?

Siniktir mısralar artık pısırık,
Kimisi bir değnek kimi de sırık…
Yaralı …

[ Okuma komple ]

Yorum: 0

SEVENLER NE HOŞTUR

Paz 14 Mart 2010 - 10:24 tarafından H.İbrahim SAKARYA

SEVENLER NE HOŞTUR
Cümle varlık kaçar iken görevden
İnsanoğlu yüklenmiştir olayı
Şeytan ruhu yaratılmış alevden
Yakar yıkar, şerde bulur kolayı
Şeytana uzak dur nefisler kanar
Kurunun yanında yaşlar da yanar.

Âdemden bu yana aynıdır kafa
Okları, kılıcı kaldır sen rafa
Misk-i amberini saç ki etrafa
İnsanlık kazansın kutsal davayı.
Sevenler ne hoştur verdiysen …

[ Okuma komple ]

Yorum: 0

BİZİM TÜRKÜMÜZ (Sesli)

Salı 16 Haz. 2009 - 17:58 tarafından Mahir Başpınar

BİZİM TÜRKÜMÜZ

Malazgirt Viyana Gelibolu’da
Kulaklarda küpe sözlerimiz var
Dört mevsim yaşanır Anadolu'da
Her bölgede başka yazlarımız var.


Yürekte imanlı asil soylumuz
Ram olmuş erine ipek huylumuz
Ar namus timsali suna boylumuz
İffet abidesi kızlarımız var.


Kınalar yakılır yeni geline
Bir sevda türküsü dolar diline
Sevgiyi nakşeder gönül tülüne


[ Okuma komple ]

Yorum: 1

BEN SENİ KENDİME DOST İLAN ETTİM

C.tesi 4 Tem. 2009 - 8:31 tarafından congeri

Ben seni kendime dost ilan ettim

Benim hallerime,aşinaa şahıs,
Ben seni kendime,dost ilan ettim.
Benim dert’lerimden,aynı alan his!
Ben seni kendime,dost ilan ettim.

Şiirimi satır satır okuyan,
Dilim olup,bülbül gibi şakıyan,
Sevgi ile yüreğimi,paklıyan,
Ben seni kendime,dost ilan ettim.

Ne kadar uzakta,olsan da bile,
Boyunaca gömüldün sen,sevgime,
Mutlu ve …


[ Okuma komple ]

Yorum: 2

ŞİİRLER YAZACAĞIM

Çarş. 17 Şub. 2010 - 20:10 tarafından H.İbrahim SAKARYA

Geliyorum bir tanem, sevdiğim, aşkım benim

Sevgimize ket vuran zinciri kıracağım,

Bırak hüzünlerini, de ki, varmış sevenim

Sana yürekten akan şiirler yazacağım.



Soranlara söyle ki, baharımız gelecek

Yitirmedim umudu yâr kadrimi bilecek

Mutluluk çağlayanı çiçeklerim gülecek

Sana amberler kokan şiirler yazacağım.



Bulanık sular bile sonbaharda durulur

Sevda …

[ Okuma komple ]

Yorum: 0


ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR!

Aşağa gitmek

ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! Empty ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR!

Mesaj  Admin Paz 26 Nis. 2009 - 14:21

NEW YORK'TA ''ERMENİ YALANLARINA SON'' MİTİNGİ DÜZENLENDİ
NEW YORK (A.A) - 26.04.2009 - ABD'nin New York kentinde Times Meydanında,
''Ermeni Yalanlarına Son ve Şehit Diplomatlarımızı Anma'' mitingi düzenlendi.
Genç Türkler Derneğinin bu yıl 5. kez düzenlediği miting, İstiklal Marşı
ve Amerikan milli marşının okunmasıyla başladı. Ardından Ermeni terör örgütü
ASALA tarafından öldürülen şehitler için 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
Mitinge ellerinde Türk, Azerbaycan ve KKTC bayraklarıyla gelenler,
Ermenilerin 1915 olaylarıyla ilgili iddialarının yalan olduğunu yazan pankartlar
ve Ermeni terör örgütü ASALA'nın şehit ettiği Türk diplomatlarının ve
vatandaşlarının fotoğraflarını taşıdılar. Mitinge bazı Türk vatandaşları da
üstlerinde ''Barış ve Gerçeğe Evet, Ermeni Terörüne, Nefretine ve Yalanlarına
Hayır'' yazılı Türk bayraklı siyah tişörtler giyerek katıldı.

-DEVLET BAKANI BAĞIŞ'IN MESAJI-

Programın açılışını Genç Türkler Derneğinin başkanı Abdurrahman Bezirkan
yaptı. Bezirkan konuşmasında, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın
mitinge gönderdiği yazılı mesajı okudu.
Bağış yazılı mesajında ''Ermeni Yalanlarına Son temalı Şehitlerimizi Anma
ve Sözde Soykırım İddialarıyla Mücadele Mitinginiz kutlu olsun. Bir zamanlar
sizlerle beraber gerek burada, Times Square'de, gerekse hem New York'un, hem de
ABD'nin her köşesinde bu tür mitinglerin düzenleyicisi ve parçası olduğumu
hatırlamak bana gurur veriyor. Aranızdan bir milletvekili olarak ayrıldığımda
bayrağı teslim ettiğim gençlerin, görevlerine devam ettiklerini görmek benim için
bir kıvanç kaynağı'' ifadesini kullandı.
Bağış, mesajında şunları kaydetti:
''Türkiyemizin Avrupa Birliği'ne tam üyelik yolunda bana verilen Devlet
Bakanı ve Başmüzakereci görevim dolayısıyla ABD'de yaşayan Türk toplumundan,
kardeşlerimden ve arkadaşlarımdan uzaklaşmış değilim. Bilakis, Türkiyemizin
haksızlığa uğradığını düşündüğüm bir başka davamızda sizlerin de gücünü
hissederek mücadeleme devam etmekteyim. Birlik ve beraberliğimizin en güzel
göstergesi olan bu miting vesilesiyle sizleri bir kez daha selamlıyor,
başarılarınızın devamını diliyorum.''

-AMERİKALILAR DA ERMENİ İDDİALARINI REDDETTİ-

Mitingde konuşma yapan Güney New England Türk Amerikan Kültür Derneği
(SNETACA) üyesi Amerikalı Dr. Robert Mckay, Ermeni tezlerinin doğru olmadığını
belirterek, ''Bir Amerikalı olarak biliyorum ki bazı Ermeni asıllı Amerikalıların
ABD Kongresi'ne seçilmesi ve oy peşine düşmelerinin ardından sözde soykırım
iddiaları ABD'de gündeme geldi. Soykırım diye bir şey yok, Türkleri arkadan
vurmak isteyen Ermenilerin isyanı, ihanetleri ve ardından gelen 1.Dünya Savaşı
var. Sonrasında da Ermeni terör örgütlerinin cinayetleri var'' diye konuştu.
McCay konuşmasında ABD'de 1915 olaylarına ilişkin olarak Türklerin
görüşlerine yer vermeyen ve Ermenilerin lehine önyargılı davranan ABD medyasını
da eleştirdi ve bu tutumun kesinlikle değişmesi gerektiğini kaydetti.
McKay A.A'ya yaptığı açıklamada da kendisinin tarih okuduğunu ve
''soykırım'' diye bir şeyin tarihte kesinlikle doğru olmadığını bildiğini
söyledi. Ermenilerin ilk liderinin de ''soykırım'' diye bir şey olmadığını
söylediğini belirten McCay, aynı dönemde Türklerin de yüzde 20'sinin öldüğünü
belirtti. McCay tüm bunların aslında savaş döneminde Ruslar tarafından kullanılan
Ermenilerin faaliyetleri sonucunda yaşandığını ifade etti.
ABD'nin eski başkanlarından Ronald Reagan'ın hukuk danışmanı Bruce Fein
de konuşmasında, Ermeni iddialarının tamamen gerçek dışı olduğunu ve ABD
Kongresinde Ermeni tasarısının imzaya açılmasının tamamen iç politik kaygılardan
kaynaklandığını söyledi.
Fein, konuşmasında Osmanlı İmparatorluğu'nun, topraklarında yaşayan
azınlıklara karşı son derece anlayış gösterdiğini ve özellikle Ermenilerin
Osmanlı yönetiminde yüksek makamlarda görev yaptıklarını ifade etti.
Fein, Ermenilerin, 19. yüzyıldan itibaren gücünü kaybetmeye başlayan
Osmanlılara karşı bağımsızlık için ayaklandıklarını ve Ermeni terör çetelerinin
Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya ve Fransa ile işbirliği yaparak Osmanlı ordusuna
karşı savaştığını, birçok Müslüman Osmanlı'yı öldürdüğünü anlattı.
Mağdur psikolojisi taşıyan Ermenilerin ABD'deki ve Ermenistan'daki
arşivleri açmadıklarını söyleyen Fein, ''Peki Ermeniler bu arşivleri neden gizli
tutuyor, madem kanıtları var, neden Uluslararası Adalet Divanı'na gitmek
istemiyorlar? Çünkü arşivlerinden, kendilerinin bağımsızlık kazanmak için
Osmanlı'ya ihanet ettikleri, Müslüman Türkleri öldürdükleri ve teröre
başvurdukları ortaya çıkacak da ondan'' diye konuştu.
Fein, kurban olduğuna inanan Ermenilerin ABD'de başlattıkları ASALA
terörüyle Ermeni iddialarını reddeden çok sayıda Türkü öldürdüğünü de
hatırlatarak, yakalanan Ermeni teröristlerin kahraman olarak görüldüğünü ve okul
kitaplarında Türklere karşı nefret duygularının aşılandığını da vurguladı.

-NEW YORK BAŞKONSOLOSU SAMSAR:
''SİYASETÇİLERİN TARİHİ KONULAR KONUSUNDA
KARAR VERME YETKİSİ YOKTUR''-

New York Başkonsolosu Mehmet Samsar da A.A'ya yaptığı açıklamada, bu yıl
mitinge geçen yıla oranla daha fazla katılım olduğunu, bunun daha da artması
gerektiğini söyledi.
Samsar, mitinge bu yıl katılamayan vatandaşlardan beklentilerinin ise
Türk toplumu üyelerinin yaşadıkları yerdeki senatörlere, siyasetçilere, Kongre
üyelerine ve hatta Başkan Barack Obama'ya telefonla, faksla veya posta ile
ulaşarak konuyla ilgili kendi görüşlerini anlatması olduğunu belirtti.
Mehmet Samsar, olayın iki taraflı olduğunu ve bu tür konularda bir
açıklama yapılırken tamamen doğruluğu kanıtlanmış arşiv belgelerine dayanılarak
tarihçilerin vardığı sonuçların kullanılmasının gerektiğini ve bu gerçeğin
Amerikalı siyasetçilere anlatılması gerektiğini vurguladı.
Samsar şöyle konuştu:
''ABD'de hatırı sayılır sayıda Türk vatandaşı var. Bunların birçoğu
Amerikan vatandaşı, seçme ve seçilme hakkına sahip ve hatta Amerikalılar için
para toplama kampanyaları yapabilecek durumda vatandaşlarımız var. Bu insanların
da görüşlerinin (ABD'de) dikkate alınması lazım. Bunu da ancak kendi varlığımızı
Amerikalı siyasetçiler nezdinde göstererek yapabiliriz. Benim vatandaşlardan
beklentim, bulundukları bölgedeki seçim komitelerinde, siyasetçiler nezdinde
aktif rol almaları ve kendi görüşlerimizi onlara çeşitli yollarla dile
getirmeleridir'' dedi.
Samsar, ABD Başkanı Barack Obama'nın dünkü 24 Nisan açıklamasıyla ilgili
olarak ise siyasetçilerin ya da devlet adamlarının tarihi konular konusunda yorum
yapma ya da karar verme yetkisi bulunmadığını, ancak tarihçilerin objektif
belgelerine dayalı araştırmalar üzerinde tarih konusunda konuşulabileceğini ve
karar verilebileceğini söyledi.
ABD başkanının bu yılki açıklamasında 1915 yılında hayatını kaybetmiş ve
şehit olmuş Türklere hiçbir şekilde atıfta bulunulmadığını da belirten Samsar
''Bu bizim için üzücü bir durum, çünkü oradaki olay tamamen tek taraflı
yansıtılmış'' dedi. Samsar, Obama'nın konuşmasında Türkiye ile Ermenistan
arasındaki diyaloğa destek vermesinin, açıklamanın tek iyi tarafı olduğunu
söyledi.
Samsar, gazetecilere yaptığı açıklamada da Türkiye ile Ermenistan
arasındaki bu problemin ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2005 yılında
açıkladığı gibi iki ülke arasında tarihçilerin buluşacağı bir ortak tarih
komisyonla çözülebileceğini belirtti.
Ancak böyle bir ortak tarih komisyonunun bu olayları objektif ve
doğruluğu kanıtlanmış belgeler üzerinde inceledikten sonra karar verebileceğini
belirten Samsar, Obama'nın açıklamasını oldukça talihsiz bulduğunu, açıklamanın
tek taraflı bir açıklama olduğunu ve Dışişleri Bakanlığının da bu konuyla ilgili
bir açıklama yaptığını vurguladı.
Mehmet Samsar, ABD'de yaşayan Türk vatandaşlarının bu konudaki
hassasiyetlerini, kendi sıkıntılarını dile getirmeleri gerektiğini, ancak bu
şekilde Amerikalı yöneticilerin fikirlerinin değişebileceğini vurguladı.
Başkonsolos Samsar, Ermenistan'la diyaloğun söz konusu olup olmadığının
sorulması üzerine ise iki ülke arasında bir süreden beri devam eden görüşmeler
olduğunu ve ortak bir açıklama yapıldığını belirterek, bölgedeki bütün ülkelerin
bu görüşmeye şans vermesi ve desteklemesini beklediklerini söyledi.
Samsar ''Bölgedeki bütün ülkelerin çıkarları göz önüne alındığında
bunların da bu görüşmelere dahil edildiği taktirde sorunun çözüleceğine
inanıyorum'' diye konuştu.
Genç Türkler Derneğinin Başkanı Abdurrahman Bezirkan da mitingin sonunda
A.A'ya yaptığı kısa açıklamada, nefrete karşı barış ve sevginin anlatılması
gerektiğini ve ABD'de yaşayan Ermeni diasporasına karşı mesajlarının bu olduğunu,
ümidinin bu mesajın karşı tarafça anlaşılması olduğunu belirtti. Bezirkan ''Ama
tabii tüm iddiaları reddediyoruz ve Ermeni yalanlarıyla mücadelemiz devam
edecek'' diye konuştu.
Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu (TADF) Başkanı Kaya Boztepe de
gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD'deki Türklerin yaşadıkları bölgelerdeki
Kongre üyelerini ziyaret etmeleri, gerçekleri anlatmaları gerektiğini ve bunun
son derece önemli olduğunu söyledi. Boztepe, Amerikalı politikacıların
gerçeklerden haberdar olmadıklarını, gerçekleri bu ülkede yaşayan Türklerin
anlatmaları gerektiğini belirtti.

07:36 26/04/09
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 12/01/09

ŞAİR SAYFALARI
Şiir nedir?:
SEFA KOYUNCU:

https://ucuncuyeni.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! Empty ERMENİ VATANDAŞLARDAN ''SOYKIRIM'' İDDİALARINA TEPKİ

Mesaj  Admin Paz 26 Nis. 2009 - 14:25

-300 YILDIR TAŞKÖPRÜ'DE YAŞAYAN ERMENİ VATANDAŞLAR,
''SOYKIRIM'' İDDİALARINA TEPKİ GÖSTERİYOR
-ASADUR OLAN ADINI AHMET OLARAK DEĞİŞTİREN KAZEROĞLU:
-''TÜRKİYE CUMHURİYETİ MERHAMETLİ VE BÜYÜK BİR DEVLET.
TARİH KİTAPLARINDAN VE ATALARIMIZDAN SOYKIRIM OLDUĞUNA
DAİR BİR SÖZ DUYMADIK. BU TÜR SÖYLEMLER YALAN VE
DEDİKODUDAN İBARET''
-KARABET ÇAM: ''YÜZYILLARDIR ATALARIMIZ BURADA KARDEŞÇE
YAŞADI. YOKSA EMEKLİ OLDUKTAN SONRA TEKRAR KÖYÜME NEDEN
GERİ DÖNEYİM?''

TAŞKÖPRÜ (A.A) - 26.04.2009 - Mehmet Tuğcu - Kastamonu'nun Taşköprü
ilçesi Kapaklı köyü Tütenli Mahallesi'nde 300 yıldır Türklerle kardeşçe yaşayan
Ermeni kökenli vatandaşlar, ''soykırım'' iddialarına tepki gösterdi.
Kapaklı köyünün 7 mahallesinden biri olan Tütenli'ye bundan 300 yıl kadar
önce gelerek yerleşen Ermeni vatandaşlar, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
faydalandığı haklardan eksiksiz faydalandıklarını, ''soykırım'' iddialarına tepki
duyduklarını ifade etti.

-''MERHAMETLİ VE BÜYÜK BİR DEVLET''-

Doğma büyüme Tütenli'de yaşayan Ermeni kökenli 53 yaşındaki Ahmet
Kazeroğlu, ''Asadur'' adını değiştirerek 5 yıl önce Müslüman olduğunu belirterek
Türkiye Cumhuriyeti'nin ''merhametli ve büyük bir devlet'' olduğunu söyledi.
Halen açıköğretim lise son sınıfta okuduğunu, gerek tarih kitaplarında gerekse
atalarından ''soykırım olduğuna'' dair herhangi bir söz duymadıklarını ifade eden
Kazeroğlu, bu tür söylemlerin yalan ve dedikodudan ibaret olduğuna inandıklarını
belirtti.
Kazeroğlu, atalarının bundan 300 yıl kadar önce Kars'tan Taşköprü'ye
göçtüğünü ve o gün bugündür Türk ve Ermeni vatandaşlar arasından bir kırgınlık ve
anlaşmazlık yaşanmadığını ifade etti.
Ahmet Kazeroğlu, ABD Başkanı Barack Obama'nın, 24 Nisan başkanlık
açıklamasında, 1915 Ermeni olayları için ''soykırım'' nitelemesini kullanmazken,
Türkçe'ye ''büyük felaket'' olarak çevrilen Ermenice ''Meds Yeghern'' sözüne yer
vermesini de değerlendirdi.
Kazeroğlu, ''Daha önce de bu konuda mesajlar veren ABD Başkanı Obama genç
ve tecrübesiz bir lider. Ermenistan'da dün Türk bayrağının yakılması eyleminin de
Obama'nın bu açıklamalarından güç alınarak gerçekleştirildiğine inanıyorum. Bir
devletin bayrağını yakmanın bir devleti yakmakla eşdeğer görüyorum'' dedi.

-''ALLAH DEVLETİMİZE ZEVAL VERMESİN''-

42 yaşına kadar Tütenli'de yaşadıktan sonra İstanbul'a çalışmak için
gittiğini ve emekli olduktan sonra köye döndüğünü belirten Karabet Çam (61)
yörede olduğu süre içinde herkesle kardeşçe dostça yaşadıklarını atalarından
''soykırım'' iddialarına ilişkin en ufak söylem duymadığını söyledi.
Karabet Çam, ''Yüzyıllardır atalarımız burada kardeşçe yaşamasaydı emekli
olduktan sonra tekrar köyüme neden geri döneyim'' dedi.
5 yıl önce Müslümanlığı seçen ve Namık Özçelik (68) adını alan Ermeni
kökenli vatandaş ise devletten 65 yaş aylığı aldığını ve yeşil karttan
yararlandığını belirterek ''Allah devletimize zeval vermesin'' diye konuştu.
Köyden bazı arkadaşların muhtar azası olduğunu kaydeden Özçelik,
dedelerinin ve onun dedesinin bu topraklarda doğup, yaşadıklarını ve bugüne kadar
herhangi bir kötülüğe maruz kalmadıklarını, kardeşçe yaşadıklarını sözlerine
ekledi.
Daha önce çevresindekilerin yardımıyla umreye de gittiğini belirten
Özçelik, bu yıl hacca gitmek için başvuruda bulunduğunu dile getirdi.

-''İYİ GÜNDE DE KÖTÜ GÜNDE DE BERABER''-

31 yıl Kapaklı köyünün muhtarlığını yapan Türk kökenli Kasım Kaya (76)
ise gerek muhtarlığı döneminde gerekse önce veya sonra Ermeni vatandaşlarla bir
bütün olarak yaşadıklarını belirtti.
Hiçbir konuda ayrım gözetmediklerini ve her iki tarafın da birbirinin
cenazesi veya düğününde bir araya geldiklerini anlatan Kaya, ''İyi günde de kötü
günde de hep birlikteyiz'' ifadesini kullandı.

09:23 26/04/09
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 12/01/09

ŞAİR SAYFALARI
Şiir nedir?:
SEFA KOYUNCU:

https://ucuncuyeni.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! Empty GÖLGE ETMESİNLER BAŞKA BİR ŞEY İSTEMİYORUZ

Mesaj  Admin Paz 26 Nis. 2009 - 14:28

-ERMENİ VATANDAŞLARDAN 1915 OLAYLARIYLA İLGİLİ
AÇIKLAMALARA TEPKİ
-ERMENİ ASILLI TÜRK VATANDAŞLARININ YAŞADIĞI HATAY'IN
SAMANDAĞ İLÇESİNİN VAKIFLI KÖYÜ MUHTARI KARTUN:
''ABD, AVRUPA ÜLKELERİ VE DİASPORA'NIN SOYKIRIM'I SÜREKLİ
GÜNDEMDE TUTMALARI BİZLERİ RAHATSIZ EDİYOR''
-''TÜRKİYE'DE İBADET, TİCARET VE GELENEKLERİMİZİ HUZURLU
ŞEKİLDE SÜRDÜRÜYORUZ. GÖLGE ETMESİNLER BAŞKA BİR ŞEY
İSTEMİYORUZ''

HATAY (A.A) - 26.04.2009 - Ramazan Şanıvar - Ermeni asıllı Türk
vatandaşlarının yaşadığı Hatay'ın Samandağ ilçesinin Vakıf köyü sakinleri, 1915
olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının sürekli gündemde tutulmasından rahatsız
olduklarını söyledi.
Vakıflı Köyü Muhtarı Berç Kartun, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
Vakıflı'nın Türkiye'de nüfusunun tamamı Ermeni asıllı vatandaşlardan oluşan tek
köy olduğunu kaydederek, 35 ailenin yaşadığı Vakıflı köyünün nüfusunun 135'i
bulduğunu bildirdi.
Hatay'ın üç semavi dini bünyesinde barındırdığını, herkesin birbirine
saygılı ve hoşgörülü davrandığını ifade eden Kartun, şöyle devam etti:
''Vakıflı köyünde yaşamaktan dolayı çok mutluyuz. Burada 35 aile kaldık.
Genelde organik tarımla uğraşıyoruz. Yetiştirdiğimiz ürünleri yurt dışına ihraç
ediyoruz. Hıdırbey, Yoğunoluk ve Kapısuyu köyleriyle komşuyuz. Buradaki
Müslümanlarla bayram ve özel günleri birlikte yaşıyoruz. ABD, Avrupa ülkeleri ve
Diaspora'nın soykırımı sürekli gündemde tutmaları bizleri rahatsız ediyor.
Türkiye'de ibadet, ticaret ve geleneklerimizi çok huzurlu şekilde sürdürüyoruz.
Gölge etmesinler başka bir şey istemiyoruz. Geçmişe takılmak, onu sürekli
tırmandırmak doğru değil.''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan'a yönelik başlattığı iyi niyet
çalışmalarının sürmesini isteyen Kartun, şunları kaydetti:
''Türk komşularımızdan her zaman kardeşçe davranışlar görüyoruz. Onların
yararlandığı tüm haklardan faydalanıyoruz. Eski yıllarda yaşananları konuşmak
kimseye yarar sağlamaz. Şimdi barış, hoşgörü, paylaşım, dostluk ve dayanışma
zamanı.''

-''BAYRAK YAKILMASI TÜM ERMENİLERE MAL EDİLMEMELİ''-

ABD Başkanı Obama'nın, önceki günkü açıklamasında, 1915 Ermeni olayları
için Türkçe'ye ''büyük felaket'' olarak çevrilen Ermenice ''Meds Yeghern'' sözüne
yer vermesini de değerlendiren Kartun, ''Siyasiler soykırım iddialarını
istedikleri gibi pişirip pişirip önümüze getiriyor. Obama da sanıyorum büyük
baskı altında. Tüm liderlerin bu konuda akılcı, onarıcı ve barışçı yaklaşmalarını
bekliyoruz'' diye konuştu.
Ermenistan'ın başkenti Erivan'da Türk bayrağının yakılmasını
''provokasyon'' olarak değerlendiren Kartun, bunu asla onaylamadıklarını, bunun
tüm Ermenilere mal edilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.

12:29 26/04/09
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 12/01/09

ŞAİR SAYFALARI
Şiir nedir?:
SEFA KOYUNCU:

https://ucuncuyeni.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! Empty RESMÎ BELGELERLE ERMENİ VAHŞETİ

Mesaj  Admin Perş. 30 Nis. 2009 - 14:51

Resmî Belgelerle Ermeni Vahşeti:

Türk kanına doymayan Ermeni vampir; Kanayan ’General Dro’ lakaplı Drastamat Kanayan adlı Ermeni kasap, Doğu illerimizde onbinlerce sivil Türk’ü en vahşi yöntemlerle katletti.

Çarlık Rusyası döneminde doğan ’General Dro’ lakaplı Ermeni cani Drastamat Kanayan, Doğu illerimizde çok sayıda Türk’ü hunharca şehit etti. Kanayan, çocukluğundan itibaren katıksız bir Müslüman düşmanı olarak yetişti. Bu kasap, Türkçe kökenli olan soyadına uygun biçimde, ’kan emici’ bir caniydi. Birinci Dünya Savaşı‘nda Rus ordusu adına Osmanlı toprakları, Gürcistan ve Azerbaycan‘da çetecilik yapan bu kişi, özellikle Anadolu‘da savaş sırasında oluşan otorite boşluğunu fırsat bilerek birbirinden iğrenç ve insanlık dışı eylemlere imza attı. General Dro lakaplı Kanayan, 1914-1918 yılları arasında Erzurum, Erzincan, Van ve Kars gibi vilayetlerimizde en az 200 bin Müslüman’ın vahşice katledilmesinde bizzat aktif rol aldı.

Türklerin Ermenileri bozguna uğratmasının ardından Rusya’ya kaçmayı başaran Kanayan, ’üstün başarıları’ nedeniyle 1918-1920 yılları arasında kısa bir süre boyunca bağımsız kalan Ermenistan Cumhuriyeti’nde Savunma Bakanlığı görevine getirildi. Ancak, Ermenistan’ın Bolşeviklerce işgal edilip Rusya güdümünde bir kukla devlete dönüştürülmesinin ardından Rus mahkemelerinde yargılanacağını anlayınca bu kez de gizlice Almanya‘ya kaçtı. Almanya‘daki uzun sürgün döneminde Nazizmin yükselişini ilgiyle izleyen Ermeni çeteci, Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi‘nin iktidara gelişiyle birlikte kendisini Adolf Hitler‘e yakından tanıtmakta gecikmeyecekti. Hitler, katliam konusundaki zengin referansını gördüğü bu katile tam yetki verip, onu generallik rütbesine yükseltecekti. Birinci Dünya Savaşı yıllarında işkence ve katliam konusunda tam bir guru unvanı alan Dro, bu dönemde Kuzey Kafkasya ve Kırım’ın işgal edilen bölgelerinde, ’sadık bir maşa’ olarak kullanılacaktı.

1945 yılında Nazi Almanyası teslim bayrağını çekince, General Dro‘ya bir kez daha gurbet yolları gözüktü. Bu eli kanlı katil, diaspora Ermenilerinin cömert yardımlarıyla bütün yasal formaliteleri aşarak ABD‘ye göçmen sıfatıyla girmeyi başardı. Yanında hayatı boyunca bütün gereksinimlerini karşılayacak bir servet de götürerek Massachusetts eyaletine yerleşti. ABD‘de ikamet ettiği süre boyunca bir kez bile rahatsız edilmeden krallar gibi yaşayan Dro, 1956 yılında 72 yaşındayken öldü ve hayatının son 11 yılını geçirdiği Massachusetts‘te gömüldü.

Ülkesinde ‘milli kahraman’ ilan edilen Kanayan’ın kemikleri, 2000 yılında ABD’den Ermenistan‘a nakledildi.

1990‘lı yılların sonlarında Ermenistan, ‘milli kahraman General Dro’nun mezarının ABD‘de olmasının bütün vatanseverlere acı verdiğini‘ belirterek, Ermeni diasporasına acil yardım çağrısında bulundu. ABD Ermenileri yalnızca iki gün içinde bir milyon dolar topladı. Dönemin Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan, derhal katilin doğduğu Aparan kentinde, piramit biçiminde gösterişli bir anıt mezar inşa ettirdi. Dro‘nun kemikleri 2000 yılı Mayıs ayında, 44 yıldır gömülü olduğu Massachusetts‘deki mezarlıktan çıkartılarak Ermenistan‘a nakledildi; 29 Mayıs 2000’de düzenlenen görkemli bir devlet töreniyle de anıt mezara gömüldü. Ermeni Patriği 2. Karekin‘in yönettiği cenaze töreninde 50 bin Ermeni hazır bulundu. Patrik Karekin, törende yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Onu anlatmak için bütün sözcükler yetersiz kalacaktır. General Drastamat Kanayan‘ı layıkıyla tanımak için dönüp geçmişteki hizmetlerine bakmalıyız.”

Amerikalı yazar Robert Dunn, mütareke döneminde Amiral Bristol’ün karargahına haber alma subayı olarak atanmıştı. Bu görevi sırasında Dunn, Vampir Drastamat Kanayan’ın daveti ile “Türk köylerini teker teker yok etme” eylemine misafir müttefik subayı olarak katılmıştı. 1952 yılında New York’ta anılarını yazan Dunn, kitabında katliamları şöyle anlatıyordu:

“Dro‘nun birlikleri geldi. Sırada ilk olarak düz siyah saçlı ve iri gözlü bir Müslüman kız çocuğu vardı. En fazla on iki yaşındaydı. Yüz üstü yatırdılar. Ermenilerden biri, çevreye fazla kan sıçramaması için tüfeğini onun hemen iki göğsünün arasına uzattı ve bu mesafeden tetiği çekti. Ateş ettiği noktada, kurbanın ev yapımı basma elbisesini anında kırmızıya boyayan bir kan lekesi oluştuğunu gördüm....

Sırada bir başka çocuk vardı. Kurşun çocuğun ense kökünün biraz altından girip omurgasını parçaladı.”

Dönemin ABD Büyükelçisi Bristol, Türkleri öldürmekten büyük zevk alan General Dro’yu ‘etnik temizlik ustası’ olarak nitelendiriyordu.

Diaspora Ermenileri arasında daha çok ’General Dro’ lakabıyla tanınan bu ruh hastası, ’hayatını Türklerin kökünü kazımaya adamış koyu bir faşist’ olarak tanımlanmıştı. ABD‘nin Osmanlı Devleti Büyükelçisi Mark Lambert Bristol’un anılarında, Kanayan’ın ’etnik temizlik ustası’ olduğu açıkça dile getiriliyor. Bristol‘un, ABD resmi arşivlerinde 867 bin /1540 envanter numarasıyla kayıtlı olan savaş günlüğünde insanlık düşmanı General Dro aynen şu cümlelerle anlatılıyor:

“Savaş sırasında General Dro‘nun yakınında bulunmuş elçilik memurlarımın hazırladığı raporlardan, onun savunmasız Müslüman köylerini bombalayıp işgal ettiğini, ardından da bir tek kişinin bile kaçmasına izin vermeden bütün köylüleri vahşice öldürdüğünü iyi biliyorum. Dro ve adamları girdikleri köylerde önce evleri tek tek yağmalıyor, ahırlardaki hayvanlara el koyuyor, sonra insanları topluca katlediyor ve işlerini bitirdikten sonra da bütün köyü yakıyorlardı. Bu, hiç kuşkusuz ki o bölgede Müslümanlara karşı yürütülen sistematik bir etnik temizlik operasyonundan başka bir şey değildi.”

Yaşananlar sadece bununla da sınırlı değildi. Bir Amerikan subayı da, Ermeni ordusu başkomutanı tarafından adeta bir av partisine davet edilir gibi kadın ve çocuğu ile günahsız ve savunmasız 800 insanın boğazlandığı bir katliam partisine davet ediliyordu.

………………
Osmanlı Devleti’nin arşivlerinde, Ermenilerin mezalimini yaşayanların anlattıkları, yeminli ifadeleri belgeleri, bilgileri ve tanıklarıyla ayrıntılı bir şekilde yer alıyor. Bu meselenin tarihçiler ve akademisyenler tarafından masaya yatırılması durumunda, tarihe düşen kayıtlar da gün yüzüne çıkacak. Olayın üzerinden neredeyse bir asır geçti. Canlı tanıklar bugün yaşamıyor. Ancak yıllar önce anlattıkları, devletin belleğine alınmış durumda. 1900 yılında Van’da doğan Muhammed Reşid Güleşer, bu zulmün ve vahşetin tanıklarından biri oldu. Van’daki Ermeni vahşetinin yaşandığı yıllarda, Darü-l Muallimin öğrencisi olan Güleşer, Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte “şımarmaya” başlayan Ermenilerin Van’daki eylemlerini şöyle anlatıyor:

“Ermeni ve Yahudilere, orduya silahlı olarak katılmak izni verildikten sonra Van fırkası giderken Ermeni çeteciler orduya kendi silahlarıyla birlikte katılmışlardı. Van’a dönen Hacı Latif Bey ve başkalarından duyduğumuza göre, Van fırkasında bulunan Ermeniler askerlerimizi arkadan vuruyorlarmış. Hatta Doğu Cephesi’nden gelen ve Van’daki hastanelerde yatmakta olan yaralı Türk askerleri de Ermeni hemşire ve doktorlar tarafından zehirlenmek suretiyle öldürülüyorlarmış.

Van’daki duruma gelince, Ruslar bu sırada Muradiye, Özalp ve Başkale’den olmak üzere üç koldan harekete geçmişlerdi. Şehirde ise Ermeniler isyan etmiş, 29 gündür Müslüman ahaliye karşı harp ediyorlardı. Hatta bizim üç kışlamız vardı (Hacı Bekir, Aziziye, Toprakkale). Onar kişiden, yani birer manga asker nöbet tutardı. Bu kışlalara da baskınlar yaparak askerlerimizi koyun gibi boğazladılar, kapı komşumuzun amcası Ali Çavuş da orada şehit olmuştu. 29 gün boyunca bu zalim saldırılar devam etti. Nihayet Müslüman ahalinin daha fazla kırılmaması için hicret emri verildi. Vasıtaları olanlar vasıtalarıyla, olmayanlar büyük bir perişanlık içerisinde yollara düştük. İnsanlar yollarda çocuklarını bıraktı, açlıktan, salgın hastalıktan kırıldı.

Sonra buradan hicret eden insanlar için 12 gemi tahsis edilmişti. Dört tanesinde Van’da görevli memur ve aileleri vardı. Tabii gemiciler de hep Ermeni’ydiler. Dört gemi dolusu insanı bu gemicilerin yardımıyla adaya (Adır) çıkaran Ermeni fedailer bu insanların hepsini katlettiler. Van’dan göç ettiğimizde önce Bitlis’e, oradan Diyarbakır’a gittik. Yol boyunca Ermeni zulmünün izlerini gördük. Evlere baskınlar yaparak talan etmişler; kadınları kızları toplayarak Ziya Bey’in evine doldurmuşlar, hepsinin namuslarını defalarca kirletmişler. Öldürdükleri insanları kuyulara atmışlar; hatta bizim camiin kuyusunu bile cesetlerle doldurmuşlar. Ermeni çetelerin yaptığı zulüm ve işkencenin haddi hesabı yoktu. Erkeklerin derilerini yüzmek, uzuvlarını kesmek; kadınların da namuslarını kirletmek, kazığa oturtmak gibi zulümlere maruz bırakıyorlardı.”

Van’da yaşanan Ermeni mezaliminin tanıklarından biri de Fatma ve Cimşid oğlu 1901 doğumlu Şeyh Cemal Talay’dı. Ermenilerin, Ruslardan silah yardımı gördüğünü, Van’da konsoloslukları bulunan İngiltere, Fransa ve Amerika’nın teşvikleriyle taşkınlıklarını artırdıklarını anlatan Şeyh Cemal Talay, o tarihlerde 13 yaşında olduğunu belirterek şu bilgileri veriyordu:

”Baharda Ermeniler iyice azıtmışlar, 10 Mayıs 1331’de (1915) Ruslar da Van’a doğru hareket etmişlerdi. Bunun üzerine Vali Cevdet Bey’in emriyle biz de Van’dan muhacir olduk. Harp sırasında ne alınabilirse onları alarak yollara düştük. Ermeni zulmü öyle bir noktaya gelmişti ki, yaşlı, hasta, esir, kadın, çocuk hiç kimse kurtulamıyordu. Mezalim o derecede ki, baş destekçileri olan Ruslar bile, Ermenileri bu tür hareketlerden men etmeye uğraşıyorlardı. Benim anneannem, adı Mihri idi, dayımın birisinin belden aşağı felçli olması dolayısıyla, bizimle birlikte muhacir olamamıştı. Bu olaylar sırasında dili tutulan anneannem daha sonra işaretlerle anlatmıştı. Dayımın bıyıklarını etleriyle birlikte kesmişler. Hacı Ziya Bey’in esirhane haline getirilen evine götürmüşler. Oradaki esirlere envai çeşit eziyet etmişler; tâ ki Ruslar gelene kadar. Ailemiz muhacirliğe 23 kişilik bir kafile halinde çıktık. Bitlis, Urfa yollarında ailemizin çoğunluğunu kaybettik. Van’a ancak iki kişi olarak döndük.

1883 doğumlu Salih Taşçı da yıllarca birlikte yaşadığı Ermeni komşularının işlediği cinayetleri net olarak hatırlayanlardan biri. Taşçı, şunları anlattı: “Van’ın içinde, kalede, köylerde büyük zulümler yaptılar. Başlarında Aram Paşa adlı birisi vardı. Silah ve cephane bakımından çok zengin olan Ermeniler karşısında yenik düştük. Bunun üzerine daha fazla kayıp vermemek için hicrete karar verildi. Halkın bir kısmı Bitlis’e doğru kara yolundan, bir kısmı deniz yolundan gittiler; gidemeyenler toptan katledildiler. Fakat bundan daha büyük mezalim Van’ın köylerinde yapılmıştı. Köylerde Ermenilerle Ruslar yolları tuttular. Erkekleri katledip, tertemiz kadınları kirlettiler. Köylerdeki Ermeni eşkıyalar bundan sonra Van’da toplanıp cürümlerine burada devam ettiler. Van gölünde eskiden yelkenli gemiler vardı. O kadar çok zulmettiler ki, gemilere doldurdukları insanları, öldürmekten bıktıkları insanları, diri diri suya attılar. Ermeniler o ihtiyar insanlarımızı alınlarından, ellerinden duvarlara çivilediler. Biz de gücümüzün yettiği kadar direndik, savaştık.”

Iğdır’a bağlı Oba Köyü’nde “Tandır damı katliamı” olarak tarihe geçen vahşetin bulguları, geçtiğimiz on yıl içinde ortaya çıkarıldı. Ermeni çetecilerinin; “Tandır Damı Katliâmı”nda Oba köyünden zorla topladıkları silahsız sivil insanların birçoğuna işkence yaptığı, hepsini yüzü koyun yere yatırarak odaya kilitledikleri, üzerlerine ateş açtıkları ve daha sonra bacadan gazyağı dökerek tandır damını ateşe verdikleri, ahşap direğin yanmasıyla da toprak damın çöktüğü anlaşıldı.
………………

Ermenilerin mezaliminden yaralılar da kurtulamadı. Çeteler, Van’da yaralı Mehmetçiklerin tedavi gördüğü kiralık evlerden inşa edilen hastaneleri cayır cayır yaktı.

Ermeni komitalar cephede yaralanan Türk askerlerine de acımadı. 1900 Van doğumlu Bekir Yörük’ün devlet arşivlerine giren ifadelerinde, bir zamanlar aynı mahallede oturdukları Ermeni gençlerin komitalara katıldıktan sonra yaptıkları taşkınlık ve eylemler şöyle anlatılıyor: “Komiser Nuri Efendi’yi öldürüp çarşıda arkın içerisine attılar. Haşbağı’nda posta memurunu öldürdüler, telefonu göğsüne bıraktılar. Bugün, yerinde hamam yapılmış olan bir binayı bombaladılar, enkazın altında kalan 20 kişi şehit oldu. Ermenilerle 29 gün Haşbağı’nda harp ettik.

Silahımız yoktu. Tümen Erzurum’a gidince tamamen korumasız kalmıştık. Meşrutiyet’ten sonra orduya alınan Ermeniler de bizim silahımızla bizi vurdu. Müslüman mahallelerde kalan yaşlı ve yeni yetme gençler sabaha kadar devriye geziyorduk. Bu mücadele 29 gün sürdü. Rusların gelişine kadar devam etti. Yaşlı Ermeniler kavga istemiyorlardı. Çünkü Van’ın zengini, en iyi hayat süren Ermenilerdi. Tüccar ve servet sahibi idiler. Bu olaylar çıkınca civar köy ve kasabaların ahalisi hep Van’a döküldü. Bu dükkanlar iki gün içinde yok olup gitti.

Sonra 50 gemi dolusu insan Van’dan hicret ettik, gemilerin üçünde yaralı askerler vardı. Cevdet Paşa halkı iskeleden gemilere bindirdi. Adaya gittik (Adır Adası). Burada Ermeni tığalar (çocuk) yer altında talim görüyorlardı. Adada 9 gün kaldık. Tahta yelkenli gemilerin bir kısmını dalgalar parçaladı. Adada kuyular vardı. İki fırın vardı. Buradan (Van’dan) kimse bir şey alıp gitmedi. Aç kaldık, perişan olduk. Zor şartlarda Tatvan’a vardık. Biz ayrıldığımız gün Ermeniler her tarafı yangın yerine çevirdi. Van’da Türkiye’nin her yanından gelen yaralı askerler vardı. Ermeniler onların yatmakta oldukları kiralık evlerden yapılma hastaneleri ateşe verdiler. O yüzden burada 67 vilayetin şehidi yatmaktadır. Amcam çok yaşlı idi, adı Teren ağa idi. Van’dan ayrılırken onu götürememiştik. Kendisi, karısı, kızı, iki torunu (kızının kocası da çayda boğulmuştu.

Kaynatası, gelinini bırakmamıştı). Ermeni tığaları amcamı, o çocukları baltayla parçalayıp öldürmüş. Kızı, burada Amerikan okulu vardı. (Van’da ecnebilerin konsoloslukları vardı. Olaylar çok şiddetlenince terk edip gitmişlerdi) Kız oraya sığınıyor. Ermeniler onu da binanın ikinci katından atıp şehit etmişler.”
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 12/01/09

ŞAİR SAYFALARI
Şiir nedir?:
SEFA KOYUNCU:

https://ucuncuyeni.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! Empty RESMÎ BELGELERLE ERMENİ VAHŞETİ (Devamı)

Mesaj  Admin Perş. 30 Nis. 2009 - 14:52

Bekir Yörük’ün anlattıkları bununla da sınırlı değil. Van’dan ayrıldıktan sonra Tatvan’a oradan da Bitlis’e geçtiklerini söyleyen Yörük şunları söylüyor: “İki aya yakın bir zaman da orada kaldık. Ruslar gelince yeniden yollara düştük. Hizan’a, oradan Diyarbakır’a gittik. Biz buradan gittikten sonra Jandarma Kumandanı, Vali Vekili olan amcam Ömer Bey’e rapor gelirdi. Mansur Çavuş adlı birisi vardı. Ömer Bey’e rapor getirdiğinde hüngür hüngür ağladığını görmüş. Sebebi sorulduğunda şunları anlattı: Van’ın boşaltılmasından üç gün sonra şehitleri toplamaya gittik. Yüzlerce yaşlı kadını, kazığa oturtmuşlar. Başlarında örtüleri, adeta oturuyormuş gibilerdi. Yanlarına gidince kazığa oturtulmak suretiyle şehit edilmiş olduklarını gördük. Akla sığmayacak binlerce vahşeti görenler ağlayarak Ömer Bey’e rapor eder. O da Mustafa Kemal’e bildirirdi. Ermenilerin katlettiklerinden başka, birçok insan da muhacerette öldü. Çoğu açlık ve hastalıktan yollarda kırıldı.”

Görgü tanığı Bekir Yörük Ermenilerin kenti talan ettiğini anlattı. Olayların yatışmasının ardından oluşturulan heyetler, bölgeye giderek, vahşeti yerinde inceledi.

Zeve köyündeki katliama tanık olan İbrahim Sargın’ın anlattıkları insanın kanını donduracak cinsten.

1903 doğumlu İbrahim Sargın meşhur Zeve Köyü’ndeki katliamların birinci derece tanıklarından biriydi. Ermenilerin isyanı sırasında 11 yaşını yeni bitirdiğini anlatan Sargın, ailesini, sevdiklerini elinden alan mezalimle ilgili şunları söylüyor: “Rusların Çaldıran’a geldiğini duyan sekiz köyün sakinleri, Zeve Köyü’ne geldiler. Türkler, Ermeni çetelerine evlerindeki beylik silahları ve sınırlı sayıdaki cephaneleriyle karşı koyup namuslarını korumaya çalıştı. Bizimkilerin daha sonra mermileri bitti. Bunu fırsat bilen Ermeniler Türkleri şehit ederek köye girdiler.

Bir insan deryası 2 bin 3 bin o yana bu yana kaçışmaya başladı. Köy yanıyordu. O küçük çocukları havaya atıyorlar, altına süngü tutuyorlar. Süngü çocukların karnına batıyor.

Çocuklar cıyaklayarak kuş yavrusu gibi yere düşüyordu. O kadınların bir kısmı, gelinlerin bir kısmı, kendilerini suya attılar. Bir kısım kadınlarımızı ve çocuklarımızı, ateşe verdikleri samanlıklarda yaktılar. Diğerlerini ise koyun boğazlar gibi kestiler.”

1919 doğumlu Abdülbari Barlas, katliamı yaşayan babasının anlattıklarını şöyle naklediyor: ”Babam, köyden göç etmeye karar veriyor, hazırlanıyorlar. Köyün imamı babama, ’Nerede Rus, nerede Ermeni? Siz kimden kaçıyorsunuz?’ diyor. Babam da ’Bu aşiret harbi değil! Bu sarı Moskof harbi, Ermeni harbidir. Topumuz yok, tüfeğimiz yok; mecbur kaçacağız’ cevabını veriyor. Sabah olunca babam ve âilesi ile Şeyh âilesi camışları koşup tekrar yola koyuluyor. Babamların gittiğinin ertesi günü köylüler bir de bakıyorlar ki, Ruslar, şu patika yoldan, Ermeni fedailerin öncülüğünde köyü sarmış herkes can derdine düşmüş. Çocuğunun elinden tutan dereye doğru koşmaya başlamış. Ama atlılar etraflarını çevirmiş, canlarının istediğini hemen orada kalanları da çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-ihtiyar toplamış, önlerine katıp kellede (tepe anlamında) bir eve doldurmuş. Süngülü iki Ermeni kapıda duruyor, ikisi de içeri girmişler. Orada bulunan herkesi süngüyle delik-deşik ederek şehit etmişler.“

1897 doğumlu Ayşe Sevimli, o gün Zeve’de yaşanan katliamdan sağ kurtulabilen kadınlardan biriydi. Sevimli, vahşetten nasıl kurtulduğunu şöyle anlatıyor: “Köylüler Ermenilerin geleceğini duyunca, ellerinden geldiği kadar tedbir aldı. Bir sabah Ermenilerin gelmekte olduklarını haber verdiler. Erkekler mevzilere koştu. Savaşmaya başladılar. Bizimkilere ne cephane ne silah yardımı yoktu. Nihayet Ermeniler köye girdi. Mevzilerde şehit olanlar oldu. Diğerlerini evlere doldurup gazyağı döküp ateşe verdiler. Aşağılarda bir samanlık vardı. Biz oraya saklandık. Ben bir sepetin altına girdim. Ermeniler buldukları herkesi öldürdü. Samanlığa da ateş ettiler, annemin leçeğine (başörtüsü, yün atkı) geldi, yaktı, kendisine bir şey olmadı. Pek kurtulan olmadı. İki kadın daha kurtuldu. Biz gece yarısı dışarıya çıktık. Kan, ateş, inlemeler, feryatlar göğe yükseliyordu. Bardakçı’ya yaklaştığımızda, derenin öbür tarafında Mehmetgilin evin orada yeşilliğin üzerinde beş erkeği kollarından birbirlerine bağlamış, kurşun sıkıyorlardı. Onlar yere yıkılınca defalarca süngüleyerek öldürdüler.”
…………

Mehmetçik karşısında hiçbir zaman direnç gösteremeyen Ermeni Taşnak çetesinin en ünlü komutanı General Antranik, hıncını masum halktan çıkarmıştı. Haine bağlı çeteler, Doğu Anadolu’da terör estirmişti.

Birinci Dünya Savaşı’ndan önce ve savaş esnasında, Ermeni Taşnak çetesinin en ünlü komutanı olan General Antranik, 1865 yılında Şebinkarahisar’da doğdu. Cinayetlerle daha çocuk yaşta tanıştı. Babası ile tartışan bir Türk’ü öldürdükten sonra İstanbul’a kaçtı. Burada bir süre geçici işçi olarak çalıştı. Genç yaşta Hınçak çetesine mensup Ermenilerle işbirliği yaparak, bir Türk polis şefini öldürme işini üzerine alınca hapse atıldı. Ancak, çeteler hemen imdadına yetişti. Antranik’i hapisten kaçıran komitacılar, kendisini Batum’a gönderdi.

1884 ve 1896 yıllarında Ermenilerin Sason, Muş ve Van’da çıkardıkları isyanlara bizzat katıldı. 1901 yılında çıkan Muş isyanında binlerce masum Türk’ü katlederek, Antranik Paşa lakabını aldı. O dönemde Londra’da bulunan Ermeni Bogos Nubar Paşa, Anranik’e gönderdiği telgrafta, bütün güçleriyle Van, Erzurum ve Bitlis’i savunmasını isteyerek, her türlü finansal destek garantisi veriyordu. 1904’te Batılı devletlerin müdahalesi üzerine Bulgaristan’a yerleşti. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki rejimiyle işbirliğini savunan Taşnaksutyun yönetimine karşı tavır aldı. 1914’te Erzurum’da toplanan 8.ci parti kurultayı, yaklaşan Dünya Savaşında Osmanlı Devletine sadık kalma kararı alınca parti yönetimine baş kaldırarak Rusya’ya geçti. Rus ordusuna bağlı Ermeni gönüllü alaylarını örgütledi.

Mart 1915’te Van’da başlatılan isyanı destekledi. Ocak 1916’da Rus ordusuyla birlikte Bitlis’e girdi. Van olaylarına misilleme olarak kenti yaktı ve sivil halktan çok sayıda kişiyi öldürttü. Kazım Karabekir komutasındaki Türk askerleri tarafından yakalanan hain kulağı kesilerek cezalandırıldı. Hiçbir zaman Osmanlı ordusuna karşı duramamış sadece sivil masum halkı katletmişti. Son olarak Karabekir Paşa’nın Erivan sınırlarına kadar ilerlemesi nedeniyle görevine yine Ruslar son vermişti.

1918 başlarında Rus ordusunun dağılması üzerine Erzurum’da Batı Ermenistan geçici hükümetini kurdu. İlerleyen Türk orduları karşısında hezimete uğrayınca Kafkasya’ya çekildi. 28 Mayıs 1918’de kurulan Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti Türkiye ile anlaşma yoluna gidince, yönetimle bağlarını kopardı. Kendisine bağlı birliklerle Ermenistan’ın güneyindeki Zangezur Dağlarına çekilerek gerilla hareketi başlattı. Kendi resmini taşıyan bayrağıyla Nahçevan ve İran Azerbaycan’ına seferler düzenledi. Ermeni hükümetiyle barışmaya razı oldu ve tuğgeneral rütbesini aldı. Batılı ülkelerin devreye girmesiyle ülkeyi terk ederek ABD’ye yerleşti.

Aynı zamanda gerilla lideri olan Antranik, 1922 yılında önce Avrupa’ya, oradan da Amerika’ya geçti. Fresno’ya yerleşti. 1927’de burada öldü. Bir sene sonra kemikleri Paris’e getirilerek Père Lachaise Mezarlığına gömüldü.1965 yılında, doğumunun yüzüncü yıldönümü sebebiyle, Ermeniler tarafından bir çok yerde anıldı. 1999 yılında ise Ermenistan’da Antranik için gümüş hatıra paraları ve kartpostallar bastırıldı. 15 Şubat 2000 yılında ise, Paris’teki kemikleri buradan Erivan’a getirtildi ve devlet töreniyle yeniden gömüldü. Erivan’ın ana meydanına Antranik heykeli dikildi.

Rus Yarbay Tverdohlebof’un 1917 ve 1918 tarihleri arasında Erzurum’da görevliyken tanık olduğu olayları anlattığı “Gördüklerim Yaşadıklarım” adlı anı çalışmasında da Antranik adı sıkça geçiyor. Genelkurmay Başkanlığı tarafından kitap haline getirilen çalışmada şöyle deniyor: “Antranik, 17 Şubat’ta Erzurum’a geldi. Hiçbir zaman Ermeni tarihiyle ve onların iç politik hayatlarıyla ilgilenmediğimiz için, Antranik’in Türk uyruklu olduğundan, Türk Hükûmeti tarafından eşkıya ilan edildiğinden ve idama mahkum edildiğinden, hiçbirimizin haberi yoktu. Antranik, üzerinde muharip nişanları ve askeri haçı bulunan Rus tuğgeneral üniformalıydı. Antranik geldikten sonra kale komutanlığı vazifesine başladı. Antranik’in geldiği gün, özellikle de Tepeköy’de Ermeniler, cinsiyet ve yaş ayrımı gözetmeksizin tüm silahsız sivil halkı katlettiler.

Sivil halka yönelik münferit şiddetin ardı arkası kesilmiyordu. Ermeniler, faaliyetlerini şehirden, bizim göremeyeceğimiz civardaki köylere taşımışlardı. Şehre yakın köylerdeki Türkler kayboluyorlardı. Bu kayıpların nasıl ve nereye olduğunu bilmiyorum. Silahsız, yaşlı, kadın ve çocuk öldürdüklerini öğrenince, eski Romalı tarihçi Petroni’nin haklarında: ‘Ermeniler de insandır, fakat evlerinde dört ayakları üzerinde yürürler” sözü aklıma gelmişti.

Ermeni çeteler, kaçmadan önce karşılarına çıkan sivil halktan hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadı.

Sivillere saldıran çeteler, aralarında çocuk ve yaşlıların da bulunduğu 800 Türk’ü kurşuna dizdi.Rus Yarbay Tverdohlebof, anılarını yazdığı kitabında Erzincan’daki bir çatışmadan bahsederken, 800 Türk’ün katledildiğini saldıran Ermenilerden yalnızca bir kişinin öldüğünü vurgulayarak, Erzurum’un Ilıca köyünde silahsız sivil halkın yine Ermeniler tarafından katledildiğini anlatıyor:

“Kışla binalarında arama yapmaya başladım. Kışla hamamına kilitlenmiş, korku ve dehşet içindeki 70’ten fazla Türk’ü buldum. Burada, kışlanın yanı başında, evlerden birinin çatısında aynı gün kimliği belirsiz Ermeni bir asker tarafından açılan tüfek atışıyla sebepsiz yere zavallı, hasta, sivil bir kişinin öldürüldüğünü öğrendim. Ne yazık ki, bu olanlarla ilgili olarak ve tarafımdan kurtarılan sivillerin isimlerinin de bulunduğu tutanak, Erzurum’un 12 Mart’ta Türk Birlikleri tarafından alınışı sırasında Topçu Komutanlığının diğer evraklarıyla birlikte kayboldu.”

Rus Yarbay Tverdohlebof’un Türk ve Rus arşivlerine giren anıları, Ermeni diasporası ile diasporaya kucak açan Batı ülkeleri tarafından görmezden geliniyor. Tverdohlebof, Kafkasya cephesinde savaşan Rus askerinin cepheyi yavaş yavaş terk etmeye başlamasıyla birlikte paniğe kapılan Ermenilerin, Rus ordusunu mümkün olduğunca Türkiye topraklarında tutma gayretlerini de dile getiriyor.

Tverdohlebof, Ermenileri bu dönemde Rus askerini kendilerine kalkan olarak kullanma çabasını vurgularken, bölgeye Türklerin gelmesiyle birlikte katliamcıların kuyruklarını arkalarına sıkıştırarak kaçmalarını ise “Cesur Ermeni piyadeler, Türk askerinin geldiğini duyunca fırtına hızıyla ortadan yok oldu” diye anlatıyor.
……………
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 12/01/09

ŞAİR SAYFALARI
Şiir nedir?:
SEFA KOYUNCU:

https://ucuncuyeni.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! Empty RESMÎ BELGELERLE ERMENİ VAHŞETİ (Devamı)

Mesaj  Admin Perş. 30 Nis. 2009 - 15:07

Ermeni çetelerin Anadolu’da Türklere yönelik katliamlarını, İngiliz Yarbay Henry Seymour Rawlinson’un anıları da doğruluyor. 1918’den itibaren Doğu Anadolu’nun pek çok bölgesinde gözlemci olarak bulunan Yarbay Rawlinson’ın 1924 yılında yayınlanmış olan “Adventures in Near East 1918 - 22” kitabında bazı olaylara ilişkin çarpıcı bilgiler yer alıyor. 1918’de, Kazım Karabekir Paşa’dan Ermenilerin Müslüman köylerine saldırılar yaptığı hakkında şikayetler aldığını anlatan Rawlinson, bu haberlerin ardından sınır boyundaki halka neler yapıldığını bizzat görmek gerektiğini düşünerek yola çıktığını ifade ediyor. İngiliz Yarbay, hazırladığı raporunda şu ifadeleri kullanıyor:

“Sınırdan 75 mil mesafedeki Kars şehrine vardım. Orada beni karşılayan İngiliz subayı, Ermeni ordu komutanıyla görüşmek üzere bana randevu almış. Görüşmeye Kars ilinde ve Türk sınır boyundaki diğer Ermeni birliklerinin komutanları olan 3 Ermeni generali de katıldı. Bunlara, Ermeni askerleri tarafından Müslüman ahaliye yapılan muamele hakkında Türkler tarafından yapılan şikayetleri bildirdim. Beklediğim şekilde bunlar bir çok hakikatlerin inkar edilemeyecek şeyler olduğunu kabul ettiler. Kendilerini karşı ithamlarla savunmaya çalıştılar.” (Sayfa 188)

Anılarında, ertesi gün hiçbir güçlüğe uğramadan Zivin’e vardığını yazan Rawlinson, şöyle ediyor: “Müslüman ahalinin Ermeniler elinde maruz kaldığı muamele hakkında Kazım Karabekir Paşa’dan yeni şikayetler geldi. Bundan ötürü hemen kuzeydeki dağlık bölgeye gitmek üzere yola çıktım. Bu arada İngiliz birliğinin Kars’a gelişinden sonra Müttefik Yüksek Konseyi, Kars ilinin Ermenilere verileceğini açıklamış ve bunun ardından İngiliz birliği geri çekilerek Kars ilinin Ermeniler tarafından işgali başlamıştı.

Oltu bölgesine gelince burada Aşiret reisi Eyüp Paşa ile karşılaştım. Rastladığım bir çok mümtaz kişi arasında bu lider bana hepsinden de daha üstün bir insan olarak gözüktü. 30 yaşından fazla değildi. İki metreden uzun boylu, son derece aktif ve zeki bir insandı. Aşiretinde silah altında 2 bin kadar adamının, kendisine ait dağlık bölgedeki arazisini, aşağıdaki ovada Müslüman köylerini tahrip ve yağma etmiş müttefiklerin Ermeni kontrolüne bıraktığı kendi arazisine de aynı şeyi yapacaklarını ilan etmiş çetelere karşı koruduklarını öğrendim. Bu sırada da ovadan devamlı bir şekilde kaçmakta olan Müslüman mülteci kervanları geliyordu. Bu Müslümanlar Eyüp Paşa’nın bölgesinde güvenliğe kavuşabilmek için taşıyabildikleri şahsi eşyaları ile buraya sığınmaya çalışıyorlardı.

Eyüp Paşa bana Ermeni çetelerin, Müslüman ahaliyi sadece öldürmekle iktifa etmeyip, öldürmeden önce gizlenmiş olduklarını zannettikleri mallarını ortaya çıkarabilmek için korkunç işkencelere başvurduklarını bildirdi. Söylediklerinin doğru olduğunu anlamam için katliamı bizzat görmemi istedi. Bu bilgiler, Kazım Karabekir Paşa’dan aldığım raporları da tamamen doğruluyordu.”

Ermeni çetelerin Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde gerçekleştirdiği insanlık dışı mezalim, bölgede keşifler yapan İngiliz Yarbay Henry Seymour Rawlinson’un anılarında da önemli yer tutuyor.

Batılı ülkelerin kışkırtmasıyla isyanları alışkanlık haline getiren Ermeni çeteler, Maraş vilayetinin çeşitli bölgelerinde çok sayıda Müslüman’ı hunharca katletti.

İngiliz Yarbay’ın anılarında anlattığı Kars mezaliminin bir başka benzeri de 1897 yılından itibaren Ermenilerin katliamlarına sahne olan Kahramanmaraş’ta yaşanıyordu.

Prof. Dr. Ahmet Eyicil, Patrikhane tarafından yönlendirilen Ermeni komitalarının, 1878-1915 tarihleri arasında bir buçuk milyon Müslümanı şehit ettiğini bildiriyor. Prof. Eyicil’in çalışmasında Maraş katliamları da önemli yer tutuyor. İşte bunlardan bazıları: Ermeni eşkıyası, 1895 yılında Andırın Hükümet Konağı’nı yaktı, halka zulmetti, erkekleri öldürerek çocukları yetim ve kadınları dul bıraktı. 1910 yılından itibaren dağlara çıkan Ermeniler, Müslümanların yollarını keserek kan döktü.

İsyancılar, 17 Ağustos 1914 de Zeytun askerlik şubesinden terhis edilen Andırınlı 100 Müslüman’a hücum ettiler ve bunları hunharca öldürdüler. Saldırıda, Beşen Köyü’ne mensup birçok masum insan da katledildi.

Şubat 1915’te Maraş Jandarma Kumandanı Binbaşı Süleyman Bey ile 25 asker şehit düştü. Küçük bir jandarma müfrezesi 18 Mart 1915’te Maraş ile Zeytun arasında 30 kişilik bir Ermeni çetesinin silahlı saldırısına uğradı. Saldırıda 6 er şehit oldu. Fransa ve Rusya’nın tahrik ve teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmayı alışkanlık haline getiren Zeytun Ermenileri, Çanakkale Savaşları’nın devam ettiği 18 Mart 1915’te isyan ederek yeniden ayaklandı. Vatanını savunan Türk askerini arkadan vurdular. Bunun üzerine 25 Mart 1915’te isyancıların saklandığı Saint Mary Manastırı üzerine asker gönderildi.

8 Haziran 1915’de Ermeniler yeniden isyan çıkardı. Fındıcak köyüne toplanan
400 Ermeni eşkıyası, çevre köylerde bir çok ev yaktı ve 10 Müslüman’ı öldürdü. Eşkıya ile 132. Alay arasında 20 Temmuz’da çatışma başladı. Çatışmada 2 jandarma şehit oldu ve 3 jandarma da yaralandı. Olayların büyümesi üzerine IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa 132. Alay’ın takviye birlikleri ile kuvvetlendirilmesini istedi. 2 Ağustos 1915’e kadar devam eden Fındıcak isyanında 2 bin asker beş bin sivil olmak üzere toplam yedi bin Müslüman Türk şehit verildi. Ermenilerden ise sadece 2 bin 100 isyancı öldürüldü.

IV. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, I. Dünya Savaşı esnasında güneyde çıkarılacak Ermeni isyanlarının sebeplerini ve güvenlik bakımından vereceği zararı çok iyi biliyordu. İsyanın çıkması halinde asayiş ve güvenliği sağlamak amacı ile Ermenilerin yaşadığı Zeytun gibi hassas yerlerde bir çok askeri kuvvet bulundurmak zorunda kalınacaktı. Dörtyol, Antep, Urfa ve Zeytun gibi bölgelerde çıkarılacak Ermeni isyanı Suriye’yi Anadolu’dan ayırmayı kolaylaştıracaktı. Buralarda yaşayan Ermeniler, eskiden beri isyan çıkarmaya hazır ve alışık olmalarından dolayı sadece dışarıdan verilecek bir emri bekliyorlardı. Bu hassas durumdan istifade eden Fransız ve İngiliz Doğu Akdeniz orduları kumandanları, Çanakkale Savaşları’nın en şiddetli anlarında Ermenilere verdikleri talimatla isyanı başlattılar. Osmanlı Devleti aleyhinde isyan etmeleri sebebiyle Zeytun’daki Ermenilerin tamamı 9 Mayıs 1915 ten itibaren tehcir edildi.

Savaş yıllarında 38 ayrı bölgede isyan çıkaran Ermenilerin bir bölümü Rus ordusuna katılırken, ülkede kalanlar ise komitalar ve çeteler oluşturarak Türk askerini cephe gerisinden vuruyordu.

Ermeniler, Van ve 38 değişik il ve ilçede savaş başlangıcından itibaren isyan ettiler. 15 bin Ermeni Rus ordusuna katılırken, ülkede kalan 40 bin kadar Ermeni de komitalar ve çeteler oluşturarak Türk ordusunu arkadan hançerlemeye girişti. Van, Ermeniler tarafından işgal edilmişti. Kilikya Ermenileri, Fransızlara ve Ruslara başvurarak silah ve cephane isterken, 40 bin gönüllünün Osmanlı’ya karşı savaşa hazır olduğunu duyurdu. Rus birliklerinin Türk topraklarına girmesinden sonra Ermenilerin Müslümanlara karşı vahşet derecesine varan katliamları, Osmanlı’nın bu azınlıklara bakışını doğal olarak sertleştirecekti. Artık savaş bölgelerinden Ermenilerin çıkartılması şarttı.

15 Nisan 1915 günü Van’da Ermenilerin yaptığı katliam bardağı taşıran son damla oldu. Hükümet 24 Nisan 1915 günü 235’i İstanbul’da olmak üzere çok sayıda Ermeni komitacıyı tutukladı. 27 Mayıs 1915’te çıkarılan Sevk ve İskan Kanunu’yla da, özellikle doğudaki Ermenilerin, Osmanlı toprakları içindeki Irak, Suriye ve Lübnan bölgelerine göç ettirilmesi kararlaştırıldı. Osmanlı İmparatorluğu, topraklarında yaşayan Ermenilerin ihraç kararını aldığında, Batı ülkeleri Anadolu topraklarında yaşayan Ermenilerin toplu olarak katledileceği yönündeki iddiaları gündeme getirmeye ve sorgulamaya başladı.
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 12/01/09

ŞAİR SAYFALARI
Şiir nedir?:
SEFA KOYUNCU:

https://ucuncuyeni.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ERMENİ SOY KIRIMI YOKTUR! Empty RESMÎ BELGELERLE ERMENİ VAHŞETİ (Devamı)

Mesaj  Admin Perş. 30 Nis. 2009 - 15:07

Tehcir, Çanakkale, Kafkasya ve Filistin’de savaşan Osmanlı ordularının lojistik destek yollarına yakın yerlerdeki Ermeniler ile örgütlere destek veren tüm Ermenileri kapsayacak ve Ermeniler savaş alanına uzak olan Suriye’ye nakledilecekti. Ermeniler ana yollardan ve demiryollarından, 2 biner kişilik kafileler halinde bölgeye sevkedilecekti. Osmanlı Devleti, 29 Ağustos 1915 tarihinde Vilayetlere gönderdiği şifreli telgrafta göç uygulamasına ilişkin şu talimatları verdi:

“Ermenilerin bulundukları mahallerden çıkarılarak tayin edilen mıntıkalara sevklerinden hükûmetin beklediği gaye, bu unsurun hükûmet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını ve bir Ermenistan hükûmeti teşkili hakkındaki millî emellerini takib edemeyecek bir hale getirilmelerini temin esasına matuf olup, masum kişi ve şahısların imhası hedeflenmediğinden, sevkiyat esnasında kafilelerin can emniyeti sağlanmalı ve muhacirîn tahsisatından sarfiyat yapılarak iaşelerine ait her türlü tedbir alınmalıdır. Kafilelere saldırıya ve bilhassa gasb ve hiss-i hayvaniyelerine mağlup olarak ırza geçmeye teşebbüs edenlerle, bunlara ön ayak olan jandarma ve memurlar hakkında gecikmeksizin kanunî tedbir alınarak,şiddetle cezalandırılmalı ve bu gibiler derhal azledilerek Divan-ı Harblere teslim edilmelidir. Bu gibi olayların tekrarından vilâyet ve sancakların yetkililerinin sorumlu tutulacağı beyan olunur.”

Tehcir kararına rağmen Ermeni katliamları durmadı. Özellikle gençleri Müslüman sivil halka karşı kışkırtmak amacıyla görev yapan Ermeni komitalar, tehcirin başlamasıyla birlikte faaliyetlerine hız verdi. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde peş peşe katliamlar gerçekleştirdi.

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Osmanlı vatandaşı Ermeniler, ülkeyi parçalama sevdasındaki emperyalist devletlerle işbirliği yapmıştır” diyor.

Türk Tarih Kurumu eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, insanlık değerlerinin tümüyle rafa kaldırıldığı, milyonlarca günahsız sivilin yaşamını yitirdiği ve dayanılmaz acılar yaşadığı 1. Dünya Savaşı yıllarında, Osmanlı Devleti’nin bulunduğu coğrafyanın en çetin mücadelelere tanıklık ettiğini vurgularken, dört bir taraftan düşman cepheleriyle kuşatılan Osmanlı’nın bir taraftan da içerideki hainlerle uğraştığını anlatıyor. Osmanlı vatandaşı olan Ermenilerin, devleti parçalama sevdasındaki devletlerle yaptığı işbirliği yaptığını hatırlatan Halaçoğlu, alınan tehcir kararının işbirlikçi Ermeni çetelerini savaş alanı dışına çıkarmak amacıyla uygulandığını dile getiriyor.

Nakledilen Ermenilerin o tarihte başına geldiği iddia edilen ve çoğu siyasi nedenlerle ortaya atılan bir takım iftiraların gerçek yüzünün, tarih metodolojisinin olağan kuralları çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Belgeler, çok söze gerek duyurmayacak biçimde, Ermenilerin soykırım iddialarına bilimsel olarak cevap vermekte ve soykırım tanımıyla, Ermenilerin Suriye ’ye nakillerinin uyuşmadığını göstermektedir. Çoğu yabancı arşiv belgeleri, Ermenilerin ve Ermeni yanlısı çevrelerin iddialarının tutarsızlığını ortaya koymaktadır” diyor.

1915 yılında Anadolu topraklarından ihraç edilen Ermeniler, Türkiye’de yaşayan bütün Ermeniler değildi. Belli bir coğrafya üzerinde gerçekleştirilen ihraç uygulamasında amaç, Osmanlı Devleti’ne karşı silahlanan Ermeni komitalarını ve bu militanlara lojistik destek veren grupları tehdit olmaktan çıkabilecekleri bir coğrafyaya göndermekti.

Tarihi belgeler, Anadolu’dan nakledilen Ermenilerin Osmanlı Devleti sınırları içinde yer alan coğrafyalara göç ettirildiğini tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Tehcir kararı, hasta olanları, yetimleri, yerleşik bir hayatı olan zanaat sahiplerini ve orduda görevli olanları kapsamadığı gibi Katolik ve Protestanlar da bu kapsam dışında tutulmuştu. Kaldı ki, ülkenin İstanbul, Bursa, Kütahya, Edirne gibi savaş mühimmatının sevkedildiği bölgelerin dışında bulunan şehirlerinden, terör mensupları hariç, kimsenin zorunlu göçe tabi tutulmadığı yabancı ve Osmanlı belgelerinde de yer aldı.

Göç yolu için özellikle ana yollar ve demir yolları tercih edildi. Nehir yakınında toplanan bazı Ermeni kafileler için, şahtur adı verilen nehir araçları ve trenler seçildi. Bu araçların olmadığı bölgelerde göçerler yaya olarak yolculuk yapmak durumundaydı.

Tehcir döneminde bir milyon Ermeni’nin Osmanlı Devleti tarafından göç ettirildiğini iddia edenlerin, Osmanlı arşiv kayıtlarını ve “ajan” faaliyeti yürütmeyen konsoloslar tarafından hazırlanan raporları göz ardı etmeyi seçtikleri ortada. Çünkü arşiv kayıtlarına göre tehcir kapsamındaki Ermeni nüfusu 450 bindi. Bu sayı dönemin Ermeni yetkilileri tarafından da “resmen” doğrulanmıştı. Tehcir kararını almakta oldukça zorlanan Talat Paşa’nın korktuğu başına gelmişti. 500 kişilik bir Ermeni kafilesine saldırı haberi üzerine Türk ordusu harekete geçti.

Kafileye saldıran eşkiyalardan pek çoğu yakalandı ve suçlular kurşuna dizildi. Ermenilerin yerlerinden uzaklaştırılmaları kararına iki kez karşı çıkan ancak gerçeklerden kaçamayarak tehcir kararını uygulama zorunluluğu ile yüz yüze kalan Talat Paşa kaleme aldığı anılarında, tehcirin Ermenilere mutlak surette zarar verdiğini ancak en az 600 bin Müslüman’ın da göçler nedeniyle hayatını kaybettiğinin unutulmaması gerektiğini vurgulayacaktı.
……

Tehcir sırasındaki Ermeni kayıplarından sorumlu tutulan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, işgal güçleriyle yerli işbirlikçilerinin baskısı sonucu Beyazıt Meydanı’nda asılmıştı.

Tarihler 30 Ekim 1918’i gösterdiğinde, Osmanlı Devleti’nin kaderi de galip devletlerin insafına terk ediliyor, Sultan Vahdettin ve onun hükümeti olan Damat Ferit’in teslimiyetçi politikası ile bin yıllık Türk yurdu işgal edilmeye başlanıyordu. Damat Ferit hükümeti ülkenin kurtuluşunu, işgal güçlerinin tüm tahriklerine karşı sukûnetle karşılık verilmesinde görüyordu. Mustafa Kemal Paşa ve bazı ordu müfettişlerinin pasifize edilmesine yönelik talimatlar veren hükümet, “Harp Canileri” olarak niteledikleri eski İttihat ve Terakki ileri gelenleri hakkında da yargılama sürecini başlatıyordu.

8 Ocak 1919 tarihinde hususi Divân-ı Harp’ler oluşturuldu. Bir süre sonra Hükümet 27 İttihat ve Terakki liderini tevkif ettirdi. İstanbul’da İngilizlerin baskısıyla, Ermeni tehciri suçluları aranmaya başlandı. Damat Ferit’in kurdurduğu; mütareke döneminin en önemli mahkemesi olarak bilinen Nemrut Mustafa Paşa Divân-ı Harbi; Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa’yı gıyaplarında idama mahkûm etti. Tamamen siyasi bir mahkeme olan bu divanın üyeleri ve başkanı Damat Ferit hükümetine yakın isimlerden oluşmuştu. Nemrut Mustafa Divanı, Ermeni tehcirinin intikamını almak isteyen işgalci devletlerin istek ve arzularına göre oluşturulmuştur. Hatta, İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Webb, “davaların geciktiğini” Damat Ferit’e iletmiş, Damat Ferit de “Şimdi güvendiğim yeni bir mahkeme kurdurdum” cevabını vermişti.

İstanbul’un işgal edildiği Damat Ferit hükümetinin işbaşında bulunduğu bir ortamda, İngilizlerin baskısıyla uygulanan “kurban arama siyaseti” sonucunda, Türk yöneticiler hakkında iki kez soruşturma açıldı. İtilaf devletlerinin kontrolündeki İstanbul’da Ermenileri göç ettirmeye zorlama suçu bahane edilerek vatanseverler her yerde aranmaya başlandı. Yargılamalar Ermeni intikam hareketine dönüşmüştü.

Daha sonra ****** ve silah arkadaşları hakkında da idam kararı verecek olan Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi; Ermeni yalancı şahitlerin delaletiyle Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey, Diyarbakır Valisi Dr. Mehmet Reşit Bey hakkında idam kararı verir. Kemal Bey peşin hükümlü “ Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki mahkeme tarafından 8 Kasım 1919’da idama mahkûm edilir. Bu, ” savaş suçlusu “ aleyhine verilen ilk idam cezasıdır. Kemal Bey, 10 Nisan 1919 akşamı alaca karanlığında Beyazıt Meydanı’na getirilir. Ve burada Ermenilerin sevinç çığlıkları arasında idam edilir.

İşgal döneminde oluşturan ön yargılı Nemrut Mustafa Paşa Divanı tarafından Beyazıt Meydanı’nda idam edilen Kaymakam Kemal Bey’e, Ulu Önder ****** sahip çıkmıştı. Mustafa Kemal’in önerisiyle Meclis’ten geçen bir yasayla Kemal Bey, milli şehit olarak tarihe geçmişti.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, millî vicdanda unutulmadı. TBMM,
14 Ekim 1922’de çıkardığı özel bir kanunla, kendisini milli şehit olarak kabul etti. Vatansever Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, mahkemedeki savunmasında, ”Siz kurban seçmekle değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa her halde bütün bu işlerin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir“ diyordu. Ancak, önyargılı kurulan bu mahkeme, vatansever Kemal Bey hakkında idam kararı vermekte tereddüt etmiyordu. Millet ve memleket uğrunda şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, idamından önce son sözü sorulduğunda halka hitaben şunları söylemişti:

”Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum. Allah şahidimdir ki ben kimsenin öldürülmesi için emir vermedim.. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrolsun böyle adalet. Üç çocuğumu milletime emanet ediyorum. Allah vatanıma ve milletime zeval vermesin.“

Kemal Bey’in idamı Türk milletini derinden yaralamıştı. Anadolu da kendi istiklali için çalışan bir milletin ilk kurbanı olan büyük vatansever Kemal Bey’in uğradığı haksızlık milli mücadeleyi de etkilemişti.

Tehcir iddiaları ile hazırlanan düzmece mahkemelere cevap, devletin kurucusu ****** ve silah arkadaşlarından gelmişti. Anadolu’da bağımsızlık ve istiklal savaşı veren Kemal Bey gibi vatansever bürokratların idam kararı, Mustafa Kemal ****** ve TBMM tarafından tanınmaz.

İdam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Cumhuriyetin Meclisi’nde ”Milli Şehit“ ilan edilir, ailelerine ömür boyu şeref aylığı bağlanır. TBMM’nin 14 Ekim 1922’de çıkardığı özel bir kanunla, Kemal Bey ilk ’Milli Şehit’ ilan edilir ve zor şartlarda görev yapan yerel mülki amirlerin sembolü ve kahramanı olur. Kararın ardından Karamürsel Aşar Memur-u Sabıkı Arif Bey ******’ü makamında ziyaret eder. Orada ”vatanın babası“ iltifatlarıyla karşılanır. ******, milli şehit Kemal Bey’in çocuklarını evlat edinmek istediğini söyler. Arif Bey ise, “Onlar bana oğlumun vediasıdır. Müsaade edin, bende kalsınlar “der. ****** de bu isteği kırmaz. Ancak, nafakalarının karşılanması talimatını verir.

Bir grup vatansever, 10 Nisan 2006’da, Kemal Bey anısına Beyazıt Meydanı’na bir anıt dikmişti. Ancak, milli şehide bu vefa çok görülmüş, anıt sökülmüştü.

İftiracılar, bugüne kadar soykırımı ispat edecek bir tek belge bile sunamadıkları için, tezlerini kuvvetlendirmenin yolunu Talat Paşa’ya atfedilen sahte telgraflarda buldu. Ancak bu telgraflar üzerinde yapılan bilimsel incelemelerde, telgraflar üzerinde Osmanlı bürokrasisinin mutat işlem kayıtlarının bulunmadığı, telgrafın gönderildiği iddia edilen valinin o tarihte o vilâyette valilik yapmadığı, her Osmanlı belgesinin en üstünde yer alan besmeleye farklı şekilde yer verildiği ve en önemlisi de Talat Paşa’nın imzasının sahte olduğu ortaya çıktı. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı araştırmalar ve Talat Paşa’nın resmi belgelerle kaleme aldığı anıları, Paşa’nın Ermenilerin can ve mal güvenliğinin sağlanması amacıyla verdiği üstün gayreti ortaya koyması açısından çarpıcıdır. Prof. Halaçoğlu, Talat Paşa’ya atfedilen telgrafların sahte belgeler olduğunu kanıtlayan birkaç akademisyenden biridir. Şinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafından bu belgeler üzerinde yapılan inceleme sonucunda ”belgelerin alındığı söylenen Naim Bey isimli şahsın Halep İskan Dairesi’nde hiçbir zaman çalışmadığı, belgelerin otantik ve kullanılan kağıtların Osmanlı Devletinin yazışmalarda kullandığı kağıt türünde olmadıkları, orijinal nüshalarının Başbakanlık Arşivindeki İçişleri Bakanlığı belgeleri arasında bulunmadığı“ gibi çok sayıda somut delillere rastlanmıştır.

KAYNAK:
http://www.soykirimgercegi.com/htmpage.asp?id=929
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 111
Kayıt tarihi : 12/01/09

ŞAİR SAYFALARI
Şiir nedir?:
SEFA KOYUNCU:

https://ucuncuyeni.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz